11 Aralık 2011 Pazar

Hürriyet Kampüs'te Yayınlanan Röpörtajımız




Uzaklarda değil, çok yakındayız

İstanbul Üniversitesi’nde okuyan iki öğrenci, LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) kimlikleriyle var olma savaşı veriyor. “Onlara göre, her sabah ekmek aldığın bakkal ya da bindiğin taksinin şoförü de eşcinsel ya da transeksüel olabilir: “Çok uzaklarda; saçma sapan reklam filmlerinde, yabancı dizilerde değil, burada yanıbaşınızda olduğumuzu kabul edin.” 

Pınar KARAHAN / Hürriyet KAMPÜS

Deniz ve Emre, İstanbul Üniversitesi’nin (IÜ) en radikal gruplarından biri olan Radar Transfobi ve Homofobi Karşıtı Topluluğu’nun üyesi. Onlar çoğunluğun yaptığı gibi gizlenmeyi, kendi kabuğunda yaşamayı değil; toplumda cinsel kimlikleriyle varolma savaşı vermeyi tercih ediyorlar. Üniversitede arkadaşlarının lakap takmasına, hasta gözüyle bakmalarına, astıkları afişleri yırtıp atmalarına aldırmıyorlar. Hatta yurtta değil ailelerinin yanında yaşadıkları için kendilerini şanslı bile görüyorlar. Gazetecilik eğitimi gören Deniz ile İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi Emre, bugüne kadar yaşadıklarını ve üniversiteyi anlattı. 

DENİZ: TERCİH DEĞİL, YÖNELİM

Doğma büyüme İstanbulluyum. 1992’de doğdum. 4 yaşlarındayken sanırım anlamaya başladım kendimi. Bunu anlamam, komşu kızını beğenmemle oldu. Uzun zaman ne olduğunu anlayamıyorsun tabii. Önce kendimi suçlamaya başladım. Neden “herkesten” farklıyım diye. Herkesin söylediği kadın erkeği, erkek kadını hissedebilir ve sevebilir. Akşamları dua ediyordum; Allah’ım sabah kalktığımda erkek olayım, diyordum. Sonra benim gibi hissedenlerin olabileceğini televizyonda, filmlerde falan görünce anladım. İnsan ilk kendine açılmakla başlıyor. Daha sonra araştırmaya başladım konuyu. Bunun bir tercih değil, yönelim olduğunu anladım.



Annem öğrendiğinde güldü

Bir gün annem telefonumda mesajımı görmüş. Kim diye ısrarla sordu, “Yazlıktan” dedim. Başladı erkek isimleri saymaya. Dayanamadım anlattım orda her şeyi. Önce neye uğradığını şaşırdı, sonra gülmeye başladı. “Neden gülüyorsun” dedim. “Sinirlerim bozuldu” dedi. Sonra “Sen öyle olduğunu zannediyorsundur daha ne gördün ki ben böyleyim diyorsun?” dedi. Bir yıla yakın neredeyse bu konudan hiç bahsetmedik. Konuşmadık. Annem kabullendi zamanla ve geçen yıl yaptığımız homofobi karşıtı yürüyüşümüze benimle birlikte katıldı. Ailede annemden hariç iki kuzenim biliyor, başka kimse bilmiyor. Annem ne kadar kabullense de başkasının bilmesini istemez. Bu yüzden röportaj için fotoğraf bile veremiyoruz maalesef.

Yurtta kalanların işi zor

İstanbul’da doğup büyüyüp İstanbul Üniversitesi’nde okumam, ailemle birlikte yaşama avantajı sağlıyor bana. O yüzden hiçbir sorunum olmuyor. Fakat diğer arkadaşlarımın işi çok zor. Özellikle yurtlarda kalanların. Eskişehir’de iki öğrenci yurttan atıldı mesela sırf bu yüzden. İnsanlar bize hastalıklıymışız gibi baktıklarından oluyor bunlar. Oysa eşcinsellik, 1973’te Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) Akıl Hastalıkları Teşhis ve İstatislikleri Klavuzu’ndan kaldırılmış. 1 Ocak 1993’e kadar ise Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) Uluslar Arası Hastalıklar sınıflandırmasında yer alıyordu. 

ABD’nin ilk gey hakları savunucusunun hayatını anlatan bir film izledim ve evet dedim, biz de örgütlenmeliyiz! Haklarımız için çabalamalıyız. Sonra bir gün gazetede Radar’la ilgili bir haber gördüm. Tanışma toplantısına gittim. Sınıftan bir arkadaşımla bir yıldır Radar’layız. Her fikirde, düşüncede kişi var. Kimse Radar’a gittim şöyle bir sorun yaşadım, diyemez. Her konuda çok hoşgörülüyüz.

Dalga geçiyorlar

Üniversitede en çok, kalabalık olduğumuzda dikkat çekiyoruz. Bazen yürürken yanımdan geçenlerin hakkımda konuştuklarını duyuyorum. Bir gün üniversite bahçesinde toplantı yapıyorduk. İki kişi aramıza katıldı. Kendini tanıttıktan sonra gülüşmeye başladılar. Aralarında konuşup dalga geçtiler ve sonra da gittiler. Sırf dalgasına gelmişlerdi. Oysa bu dalga geçmelerin; bizi merak ettiklerinden veya kendileri de böyleyse eğer bunu kabullenmek istemediklerinden olduğunu biliyoruz. Onları bile anlamaya çalışıyoruz.

İnsanların bir şey bilmeden, araştırmadan hakkımızda yorum yapmaları, önyargılı olmaları rahatsız ediyor bizi. Başta İstanbul Üniversitesi’nde, insanların nefes aldığı her yerde; nefreti, önyargıyı yok etmek istiyoruz. Her sabah ekmek aldıkları bakkalın, bindikleri taksinin şoförünün, gittikleri kafedeki garsonun bir eşcinsel ya da transeksüel olabileceğini göstermek, çok uzaklarda saçma sapan reklam filmlerinde yabancı dizilerde değil, burada yanıbaşlarında olduğumuzu kabul etmelerini sağlamak istiyoruz.

EMRE: OKULDA KENDİM GİBİYİM

1990 doğumluyum. İstanbul’a, okumak için Bartın’dan geldim. Ablam ile kalıyorum. Fakat onların haberi yok eşcinsel oluşumdan. Kendimi bildim bileli cinsel yönelimimin farkındayım. Kimseye açılmamayı, anlatmamayı, erken yaşta öğrendim. İnsanların size hangi gözle baktıklarını hemen anlıyorsunuz. Güvenilir biri olarak bile görmüyorlar. Bu yüzden kendi içinizde yaşamaya çalışıyorsunuz. 



Ağır lakaplar

Ne kadar belli etmemeye çalışsanız da tabii anlaşılıyor ve arkadaşlarımız ağır lakaplar takıyor. T.., i… diye söylemedikleri şey kalmıyor. Ben bunlara takılmamayı çok erken yaşta öğrendim. Bir gün üniversitede bildiri asarken kızın biri geldi ve siz hastasınız, dedi. Açıklamaya çalıştım ama dinlemedi bile. 

İstanbul’da LGBT toplulukları fazla. Buralar kendimi daha rahat ifade edebileceğim alanlar. İstanbul Üniversitesi Radar Topluluğu ile tanışmam benim için milattır. Örneğin okuldaki arkadaşlarım beni gerçekten tanıyorlar ve onların yanında bir başkası gibi davranmıyorum. Üniversite tercihlerimin hepsi İstanbul’du. Bunda eşcinsel olmamın önemli yeri var.
Radar’a yaklaşık iki yıl önce katıldım. 15 kişilik bir mutfak ekibi var çalışmaları yürüten. Bir çok yürüyüş, seminer, bilgilendirme toplantıları yapıyoruz. Bu yıl bir atölye kuracağız, Kısa film çalışmaları olacak. Yapabildiğimiz kadar çok şey yapmaya çalışıyoruz. Engellere rağmen çabalıyoruz. Üniversitede yaptığımız çalışamalarla ilgili afiş asıyorum, derse girip çıktığım an bir bakıyorum hepsi sökülmüş. O yüzden el ilanı dağıtmak daha iyi oluyor. Bir gün üniversite bahçesinde yol boyu el ilanı dağıtarak ilerliyordum. Bir şey oldu arkamı bir döndüm; ilanı verdiğim herkes durmuş bana bakıyor…

Bizim gibi hocalar da var

İstanbul Üniversitesi, gerçekten zor bir üniversite. Yapacağımız etkinliklerde, duyurularımızda çok zorluk çekiyoruz. Hocalarımız arasında da bizim gibi olanlar var! Bunu söylemiyorlar. Fakat bize yardımcı oluyorlar. Ancak öğrencilerin tutumları hiç belli olmuyor. Bazen bizi destekleyenler olduğu gibi çalışmaları sabote edenler, dalga geçenler, hatta saldıranlar oluyor. Örneğin bir arkadaşımız bildiri dağıtırken yemekhanede arkasından çatal fırlatıp hakaret edildi. Üzücü olan, bunu yapanlara da kimsenin müdahale etmemiş olması.

Birşeyler eksikmiş gibi

Beni en çok üniversitelerde her şeyin heteroseksist bir algıya göre şekillendirilmesi rahatsız ediyor. Kendimi çoğu zaman oraya ait değilmiş ve bende bir şeyler eksikmiş gibi hissediyorum. Mesela, eşcinseller için arkadaş bulma siteleri var. Akşamları neredeyse 150.000-200.000 kişi online olabiliyor. Ama günlük yaşamda gizliyorlar kendilerini. Sınıfta bile 10 kişi gösterebilirim cinsel yönelimleri farklı olan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

silkele tüm taşlarını, biz bizeyiz;)